Bağırmanıza gerek yok, başkalarının korktuğu şeyleri yapmanız LİDER olmanız için yeter!

21.Şubat 2012’de HRdergi tarafından düzenlenen ve Hilton Convention Center’da gerçekleşen konferansta Seth Godin, “Görünmez mi, dikkat çekici mi?” konulu bir konuşma yapmıştı. Amerika’nın en büyük pazarlamacısı olarak tanınan ve fütüristik yaklaşımlarıyla fark yaratan Godin ilk defa Türkiye’ye gelmiş ve hatta İstanbul’da vereceği bu konferansı için “Dünyanın bu bölümüne yönelik, planlanmış tek yolculuğum” olarak tanımlamıştı.

Seth Godin, Purple Cow (Mor İnek) kitabıyla pazarlamanın 4P’sine yeni bir “P” daha eklemişti. Pazarlama literatürüne birçok yeni kavramı katmıştı. Yenilikçi ve vizyonel bir kafa Godin. Başarının yolunun farklı ürünler yaratmaktan geçtiğini savunuyor.  Şimdiye kadar Dünya’da, 1998’deki ilk uluslararası sunumundan sonra 1 milyondan fazla kişiye konuştu.

Ben bu yazımda ik’cı gözüyle kendisinin seminerde konuştuklarını yani Godin’s Marketing’ini İnsan Kaynakları’na uyarlarsak neler çıkar dedim ve bunları yorumladım 🙂

AAEAAQAAAAAAAAM0AAAAJDg1OGM1ZDllLWNkNmQtNGQ2ZC05M2MxLTkxNDU1YjExMmM0YQ

İşte HR Marketing Key Words’ler;

(p.s. Alıntılar seminerde Godin’i cümleleri, koyu renkte olanlar ise bendenizin yorumları :))

  • Pazarlama olarak her sektör için cevabı bilemeyebiliriz ama önemli olan doğru soruyu bulup yüksek sesle sorabilmektir.
  • Kalıplarla hareket eden insanlara da ihtiyaç var ama siz onlardan olmak zorunda değilsiniz.

(Yorumum: İnsanları hem sürüleştirmek psikolojisi var hemde sürüden ayrılanı kurt kapar korkusu. İnovatif ve adaptif çalışanlar ayrımı tam bu noktada başlıyor diyebiliriz. Adaptiflere her zaman ihtiyaç var, sistemin götürücüleri bunlar ama rüzgarın hangi yönden eseceğini kestiren ve yelkenliyi rüzgara göre çevirenler ise inovatifler, dolayısıyla ikisinin de birbirine ihtiyacı var.)

  • İnsanlara verdiğiniz sözü tutarsanız, sadakatlerini arttırırsınız.
  • Patronunuz yalan söylemenizi ister siz söz verin ve sözünüzü tutun.
  • Dünyada ki tüm şirketler izinli pazarlamayı benimseyecekler.
  • İnsanlar sizi dünyada hatırlasın istiyorsanız kertenkelenin size yapma dediğini yapın. İşte böyle başarılı olursunuz.

(Mükemmel)

  • Bağırmanıza gerek yok, başkalarının korktuğu şeyleri yapmanız lider olmanız için yeter.

(Mottom şudur benim; “Liderlik bir ruh’tur, bir hissediş’tir. Sezilerinizle bulduğunuz ve ilerlediğiniz bir yolda aklınızla arkadaş olmak ve ruhunuzu daha çok dinlemektir. O zaman korkmazsınız ve doğal olarak sıradan şeyleri hisseden sıradan insanlardan ayrılırsınız ve ayırd edilirsiniz.” )

  • Artık kas gücü devri bitti, yürek gücü devri başladı.

(Yorumum: Bakın bir önce yaptığım yorumun ifadesi olmuş. Yüreğiniz ne kadar güçlü ise, sizde o kadar güçlüsünüz demektir. Cesaret bir varlıktır, cesur olmak ise varoluş. Her zaman yazılarımla ve görüşlerimle savunduğum, mükemmellik kafada oluşmaz, bu ruhun ve kalbin derinliklerinden gelir. Bkz. Ruh’unla Düşün )

  • Pazarlamanın sırrı, satın alımcıların patronun beğeneceği bir hikaye anlatmasına bağlı.
  • Ben günümü gözlemlemek ve olan biteni takiple geçiriyorum.
  • Daha az satın alma, daha fazla bağlantı.
  • Kendinize ve çevrenize dürüst olun bunu yapınca sürüngen kafa olmaktan kurtulursunuz.

(Yorumum: İnsanlar “öz”lerini hatırladıklarında unuttukları dürüstlüğü de hatırlayacaklardır. Bu da “gerçekten yaşayan” bir insan olmanızla ilgilidir. )

  • Nokia, ucuz olalım bizi alsınlar dedi. Apple ise bir kabile gibi geldi ve bu kabile zengindi. Ve insanlar Apple markasını tercih etti.

(Yorumum: Ucuz değil, kaliteli olmak lazım. Her kaliteli de pahallıdır algısını değiştirmek. Hem ucuz hem kaliteli olabilir mi? Buna da bakmak lazım. Herşey yapılabilir deniliyorsa…Çünkü herkes o kadar şanslı değil. Herkesi umursamayalım denilirse de sizin sınırlarınızın bittiği an, herkes başlar bunu söylemek lazım gelir. (mi acabaa?)

  • Sizin masaya getirip de rakiplerinizin getiremeyeceği şeyler var. Bunların ışığında kendi kabilenizi yaratın.

(Yorumum: Kendinizin farkında oldukça bilirsiniz siz’de varolanları…Kendinizin dahi farkında olmadığınız şeyler varsa bu sizi rakiplerinizle aynı kulvarda koşturamaz. Herkesin bir yeteneği var. Ama farkında olmadığın bir şey paylaşabilir misin veya kullanabilir misin? Önce sen kendini tanı bil, sonra rakiplerini iyi tanı onları iyi bil. Bu seni zaten öne geçirecektir.)

  • Kabile aldığınız şeyin demode olduğunu söylediği an elinizdekinin değeri kaybolur.
  • Pek çok büyük marka, büyük bütçelerle reklam yapıyor ama markaların hedef kitleleri artık reklam izlemiyor.
  • İşiniz pazarı değiştirmek olmasın, pazarın değiştiğini anlayıp ona uyum sağlamak olsun.
  • İnsanlar artık daha iyi iş sonucu almak için daha fazlasını ödemeye hazırlar.
  • Müşterilerinizin gözünde o işi yapabilecek en iyi sizseniz ücretiniz ne olursa olsun kabul ederler.
  • YEDEĞİNİZ OLMASIN.

(Yorumum: Bu arada Godin yedeğiniz olmasın demeye devam ededursun, İK yedekleme konuşmaktan fenalık geçiriyor, McDonald’s CEO’sunu ani bir kalp krizi sonucu kaybedince 2 saat içinde şirket içinden yeni CEO’sunu atıyor, GE 6 saatte göreve yeni CEO getiriyor.Hızlı yedekleme nasıl yapılır ve işletilir hepimize “şak” diye gösteriyor. Godin yedeğiniz olmasın demeye devam etsin tabii ki bizim için sakıncası yok, ürün yada şirket yedeği nedir, “İnsan” yedeklemenin yanında)

  • İhtiraslarımızı yaşadığımız dünyaya göre şekillendiriyoruz.

(Yorumum : Günlük yaşamımızdaki tempo, hırs, rekabet, kazanma isteği, birilerini veya bir şeyleri altetme isteği yaşadığımız “an” ı ve dünya’yı şekillendiriyor. Yani önümüzde sergilenen yaşam/dünya, gözlerimizin önüne getirdiğimiz dünya)

  • 1) Merak uyandıran problemleri çözün
  • 2) Kendinizi seçin
  • 3) Seçilmeyi beklemeyin

(Yorumum: Ama insan hep kendinin başkalarının gözünden nasıl göründüğünü merak eder durur ve hayatı boyunca birileri tarafından(müdür, şirket…vs) seçilmeyi beklediği için hırsla çalışır, kendini unutur. Tüm performans değerlendirme, kariyer planlama sistemleri de insanın hep başkalarının gözünden nasıl göründüğünün, nasıl değerlendirildiğinin göstergesi değil midir bize zaten? Kendini seçen insan “girişimci”dir, plazalarda çalışanlar kendilerini seçebilmiş sayılırlar mı, cevabı sizlere bırakıyorum)

fark-yaratmak

  • En ucuz değil en iyi olun. Tek ve fark yaratan olun. Zor ama değer.

(İşte yukarıda benzer yorumla kastetmek istediğim. Bkz. hem ucuz hem kaliteli olmak yorumum)

  • Steve Jobs 100 yıl önce yaşasaydı o kişi olmazdı. İçinde bulunduğumuz dönem tutkularımız etkiler.
  • İnsanların hayatlarına dokunursanız size sadık kalırlar.
  • Televizyon reklamcılığı yaratmadı, reklamcılık televizyonu yarattı.
  • Kimse gerçekleri satın almıyor, herkes hikayeler satın alıyor. Pazarlamacılar da hikaye anlatıyor ve çoğu yalan
  • Dünyada bir şeyler yapmaya çalışıyorsanız başarısızlık imtiyazına sahip olmanız gerek.
  • Ölçülebilir şeyler mutlaka ölçülmelidir diye bir durum yok.
  • Başarısızlıklarımızla da gurur duymalıyız.

(Yorumum: Kesinlikleeee! Kendimize başarısızlık hakkı da vermeliyiz. Ama hem okul budalası, hem ünvan budalası hem de başarı budalasıyız. Fazıl Oral’ın kulakları çınlasın 🙂

Bu “başarı” konusunda yine beynim kaşındı.

Başarı dediğin şey nedir? Bende bu konuyu aşağıdaki gibi yorumladım:

Başarı dediğimiz şey kime göre ve neye göre başarıdır? Bizim başarı saydığımız bir şey belki bir başkası için başarı sayılmayacaktır yada herkes tarafından başarı olarak kabullenilenler vardır.

İnsanın sadece kendisini başarılı sayması yeterli midir? Bir de bunu sormak lazım. Mesela biz kendimizi başarılı bulurken belki başka biri çıkıpta hayır efendim sen başarılı değilsin kardeşim’de pekala diyebilir.

Ya da “başarı” denen şey; etrafımızın, başkalarının, dünyanın değerlendirmesi veya takdiriyle mi başarı olarak sayılıp etiketlendiğinde gerçek başarıya ulaşılmış sayabiliriz? Bu çok değişken bir kavram, herkese göre tanımı da, etkisi de, adı da değişik olabilecektir. Birey olarak elde ettiğimiz başarı sadece kendimizle sınırlıyken, bazı insanlar ise bu etki alanını genişleterek hem kendileri için başarı kazanmış olmakla birlikte hem toplumları, ülkeleri için veya tüm dünya için başarılı sayılmış olabilirler.

Burada başarısızlıktan da bahsetmem gerekir çünkü bence sonuçları önemli, kişisel başarısızlığımız bizim için önemli sonuçlar doğurabilir ama sadece kendimiz için. Kısacası etki alanı sınırlı, başarısızlığımız kendi başarısızlığımız çünkü.

Sonuç olarak başarı ya da başarısızlık kavramına, etkilerinin büyüklüğü yada derecesi ölçüsünde bakmak en doğrusu olacaktır diye düşünüyorum.

Oysa başarı denen kavram herhangi bir ülkeye, herhangi bir lidere, herhangi bir dine veya herhangi bir millete ait değildir. Başarı genel ve evrenseldir. Başarının haritası budur. Başarı özünde insanın kendisine aittir. Daha sonra da bu başarı bireysellikten genele doğru giderek düşündüğümüzde şirketlerde insanı doğru yöneten insan kaynakları departmanlarına ve şirket yöneticilerine/liderlerine aittir diyebiliriz kanısındayım.

Ne dersiniz ?

Yorum Yapılmamış

Yorum Yaz